KEMAL TAHİR – BİR DEVRİN YÜZ AKI

Gece vakti ne alaka demeyin. Yeni yeni ısındığım bu blog işinde bir şey denemem gerekti, aklıma öylesine tezelden yazacak bir şey gelmedi. Ben de NTV Tarih’de Kemal Tahir – Nazım Hikmet Mektuplaşması’nı konu alan dosya içinde yer almış yazımı paylaşayım dedim. Maksat bir şey denemek…

***

ktahir

Gerçek adıyla İsmail Kemalettin Demir 13 Mart 1910 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası II. Abdülhamid’in yaverlerinden, deniz yüzbaşı Tahir bey, annesi ise Naile Sultan’ın hizmetinde bulunan Nuriye hanımdı. Annesinin zamansız ölümü nedeniyle Galatasaray Sultani’sinden 10. Sınıftayken ayrılmak zorunda kalan Kemal Tahir, avukat katipliği, ambar memurluğu gibi işlerde çalıştı. Gazeteciliğe başlaması 1932 yılına rastlayan Tahir Vakit, Haber, Son Posta, Yedigün, Karikatür, Karagöz ve Tan gibi gazetelerde görev yaptı.

O günlerde Serbest Cumhuriyet Fırkası’na üye ve sıkı bir Kemalist olmasına rağmen 1938 yılında Nazım Hikmet’le beraber “Orduyu isyana teşvik” suçlamasıyla yargılandı ve on beş yıla mahkûm oldu. 1950’deki genel afla serbest kalana kadar on iki yıl boyunca Çankırı, Çorum, Nevşehir ve Malatya cezaevlerinde yattı. Cezaevinden çıktıktan sonra takma isimlerle çeşitli romanlar yazdı. 6 – 7 Eylül olayları sonrası günah keçisi ilan edilenlerden biri olarak Harbiye Cezaevi’nde 6 ay daha hapis yattı. Sonrasında 1973, 21 Nisan’ında kalp krizi sonucu hayatını kaybedeceği ana kadar kendini, fikir ve edebiyat dünyamızı derinden etkileyecek tezlerini ortaya koyduğu romanlarını yazmaya adadı.

Oğuz Atay’a göre Kemal Tahir, kendisiyle hesaplaşmayı başarabilmiş bir insan olarak tarihle ve başkalarıyla da hesaplaşabilme cesaretini gösterebilmişti. Gerçekten de tüm yaşamı boyunca sormaktan ve sorgulamaktan çekinmeyen Kemal Tahir yerleşik kalıplara ve dayatmalara karşı durdu. Moda deyişle söylemek gerekirse hep ezber bozdu. Doğu ile batının orta yerinde hem doğulu hem batılı yani kendi deyimiyle “çift gerçekli” bir ülkenin insanı ve bir imparatorluğun mirasçısı olduğunu hiç unutmadı.

Türkiyeli bir sosyalist olarak, klasik Marksist öğretinin genelde Doğu, özelde Türk toplumunu açıklayamayacağını savundu. Osmanlıyı ve cumhuriyeti Türkiye’nin kendine özgü koşullarını dikkate alan yeni bir bakış açısıyla inceledi. Zamanla hem sol hem de sağ çevrelerin sert eleştirilerine hedef olma pahasına “Osmanlı’nın sınıfsız bir toplum, Osmanlı Devleti’nin kerim bir devlet olduğu; hem cuntacı hem devrimci olunamayacağı; Kurtuluş Savaşı’nın anti emperyalist bir savaş olmadığı çünkü anti kapitalist olmayanların anti emperyalist olamayacağı” gibi tezlerini romanları vasıtasıyla topluma aktarmaya çalıştı. Bütün yaşamı boyunca hakikatin peşinden koştu ve bu uğurda pek çok haksız eleştiriye göğüs germek zorunda kaldı. Resmi söylem ve nereden gelirse gelsin dayatmalara boyun eğmedi.

Bir meselesi ve tavrı olan Kemal Tahir, Cemil Meriç’in dediği gibi “Bir devrin yüz akı” olarak düşünce, siyaset ve edebiyat tarihimizde hak ettiği yeri çoktan aldı.

***

Son bir kelam edelim. Severiz Kemal Tahir’i de neden severiz? Ömrün yarısını çoktan geçtikten sonra eşsiz bir nimet olarak şu fakire bahşedilen evlada adını verecek kadar ne buluruz bu adamda? Yazar olarak geçmiş, gelecek ve dahi yaşadığı çağda bir benzerinin olmaması mı sevmemize sebep? Belki etkisi olmuştur yeteneğinin ama en önemlisi ona buna bükülmeyen bir adam olmasıdır. Sormaktan sorgulamaktan çekinmemesidir hiçbir şeyi. Bir de sevgisidir bu ülke insanına duyduğu, çok söylemese de her satırında hissedilen…

Alp Ejder Kantoğlu

Yorum bırakın

Filed under EDEBİYAT

Yorum bırakın